Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Çok sürükleyici ve okunması kolay bir romandı. dönem olarak Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki İstanbul'u ele alması benim çok hoşuma gitti çünkü maalesef 1. Dünya Savaşı'nda anadolunun ne durumda olduğunu bir şekilde biliyoruz ama İstanbul'daki yaşam ve haleti ruhiye üzerine çok yüzeysel bilgim olduğunu fark ettim. mesela 2. dünya savaşı için de "Türkiye girmedi, sonlara doğru fiilen olmasa da müttefikler tarafında yer aldık" diye biliriz ve kıtlık hikayeleri anlatılır ama acayip lobi faaliyetleri olmuş ve ipin ucundaymışız resmen, özellikle o havayı çok iyi hissettirdi.
Edebi açıdan bakarsak kitabın ilk kısımlarını daha çok beğendim, beklentim yükseldiğinden sonu iyi bağlanmadı diye düşünüyorum ama merak duygumu hep yukarıda tutan bir kitap oldu.
Hikmet Hükümenoğlu okumak istediğim bir yazardı, kendi adıma bu kitabıyla başladığım için memnun oldum diyebilirim.
Arka kapaktan;
Ahmet Hikmet Müftüoğlu Çağlayanlar adlı bu eserini genellikle Tasvir-i Efkâr da yayınladığı hikâyelerden seçerek meydana gelmiştir.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu bu eserinde Türk destanlarından günümüze kadar uzanacak başarılı esintiler meydana getirmesini bilmiştir. Yine yakın tarihimiz olan ve bizzat kendisinin yaşadığı hatta kimi belgelerde görevi gereği fiili olarak bulunduğu Trablusgarp Savaşları, Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerini hikayeleri ile tarihe taşımak istemiştir.
DAĞA ÇIKAN KURT
Dağa Çıkan Kurt öyküsü, Milli Mücadele yıllarının panoramasını gözler önüne sermektedir. Hikâyenin başlangıcında yazar, Fransız bir sanatçının şiirinin çıkmasını beklemektedir. Bunun etkisinde kalarak rüyaya dalmaktadır. Rüyasında, işlerin sarpa sardığı bir orman görür. Ormandaki hayvanlar arasında mücadeleler yaşandığını
Lyon'da Düğün
Kitap 3 hikayeden oluşmaktadır.
1. Hikaye: LYON'DA DÜĞÜN
2. Hikaye: İKİ YALNIZ İNSAN
3. Hikaye: WONDRAK
Hikayeleri tek tek inceleyecek olursak:
LYON'DA DÜĞÜN:
Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde kurşuna dizilmeyi bekleyen karşı devrimcilerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. Bu nikahın
Hitler öncesi Almanya'nın panoraması
II. Dünya Savaşı birçoklarınca Almanya'nın yarattığı büyük yıkım ve katliâmlarıyla bilinir. Bu bilgide eksiklik varsa da hatâ yoktur. Yalnız çok az kişi Almanya'nın Nazilere nasıl teslim olduğunu, vahşi ve barbar Hitler'i nasıl seçtiğini yâni bu büyük savaş öncesindeki koşulları bilir. Berlin Taş Şehir bu bahsettiğim eksikliğe cevap
4321
4321'e Amerika'ya gög eden bir ailenin burada kendine bir hayat kurma hikâyesiyle basliyor Auster ve bunu da baslangiç noktasi olarak kabul ediyor. Bu baslangiçtan yola cikan hikaye sonrasinda adeta dallara ayriliyor ve baskarakter Archie Ferguson'un dört farkli ya da alternatif hayat hikâyesi olarak devam ediyor. Hayatin karakterlerin karsisina çikardigi yol ayrimlarinda verdikleri kararlarla, gerek kendilerinden gerekse dis etkenlerden kaynaklanan mecburi ya da keyfi dönemeçlerdeki tercihlerin bir araya gelerek sekillendirdigi dört farkli ve olasi hayat hikâyesi kurgulamis Auster. Bu hikayelerde yalnizca baskarakter için degil, hikâyeye dahil olan tüm karakterler için alternatif hayatlar kurgulamis.
Archie Ferguson'un hayatini yedi bölüme ayirmis Auster: cocukluk, ilk genglik, universite yillari gibi. Her bir dönem için de sirastyla dört hikâye anlatiyor. Bu çatallanmanin disinda, metinde sik sik herhangi bir karakter baska bir seçenegi tercih etseydi, baska sekilde davransaydi ne olurdu sorusuna da deginiyor; bir yerde muhtelif gerçekliklerin aslinda dört hikayeyle sınırlandirilamayacagini vurguluyor.
Tüm bu alternatit hikayeleri okurken arka planda da ikinci Dünya Savasi sonrasi,
Nixon ve Kennedy dönemleri, Soguk Savas, Sivil Haklar Hareketi gibi tüm önemli siyasi ve toplumsal olaylariyla virminci yüzyil ABD tarihi akip gidiyor.
Auster, daha en basinda romanda kendi ailesinden ve hayatindan izlerin oldugunun sinyallerini veriyor. Devam ettikçe hangisinin acaba kendi hikâyesi, hangisinin kafasini kurcalayan ya da belki içinde ukde kalan versiyonu oldugunun izini surerek ilerliyorsunuz.
Merhaba arkadaşlar. Mutlu günler. Savaş, Et Yiyiciler ve Avcılık olarak 3 bölümde incelenmiş bir kitabı geride bıraktık. Şöyle söyleyeyim, daha ilk cümleden hak verdiğim için ona göre okuduğum bir eser oldu diyebilirim. Paylaşırsam, bana hak verileceğini düşündüğüm için de şöyle eklemek istiyorum: Yabancı milliyetten insanları, Fransızları,
Herkese merhaba arkadaşlar, mutlu ve sağlıklı pazarlar dilerim. Öncelikle açık öğretim sınavlarına giren tüm arkadaşlar, inşallah her şey gönlünüzce olur, kazasız bir yol olur hepiniz için. Yazarın çok fazla tercih edilmeyen ama benim gözümde en değerli eserlerinden birini geride bıraktık. Öyle barış sözleri söyleyip arkadan silaha sarılanları
Kitapla ilgili bana göre en güzel yorumlardan birisi, arka kapaktaki “ Katman katman açılan, büyüleyici bir roman.” cümlesidir. Kitabın ilerleyen sayfalarında okuduğum bu cümle sık sık aklıma geldi, çevirip kitabı ara sıra göz attım. Çünkü bu yorumun ne demek istediğini ilerledikçe daha iyi kavramaya başlamıştım.
(spoiler içerebilir)
Kitabın ilk
Paul Auster’ın en büyük eseri olarak gördüğü 4321, hayattaki alternatif olasılıklar ya da insanın önüne çıkan yol ayrımlarına göre şekillenen muhtelif hayatlarla ilgili bir roman. The Guardian’da Auster’ın bu romanı yazmaya babasının ani ölümü üzerine karar verdiğini ve yazmaya başladıktan sonra da bitiremeden ölmekten korktuğu için gece gündüz
"Safahat Kitap İncelemesi"
"Safahat," Türk edebiyatının önemli eserlerinden biri olan ve ünlü şair Mehmet Akif Ersoy'a ait bir şiir kitabıdır. Eser, 1911-1936 yılları arasında yazılmış şiirlerden oluşur ve Türk milletinin duygularını, düşüncelerini, inançlarını ve kahramanlık ruhunu yansıtan derinlemesine bir yapıttır.
Kitabın İçeriği ve
SafahatMehmet Akif Ersoy · Ankara Büyükşehir Belediyesi Eğitim ve Kültür Dairesi Başkanlığı · 19996,3bin okunma
·
Puan vermedi
Nasıl anlatsam nereden başlasam, ne desem bilmiyorum. Emek, dikkat isteyen, ağır ilerleyen bir kitap.
.
Okumaya başladığım an büyüsüne kapıldım. Çize çize pür dikkat okurken bir darlanma geldi, "ne diyo bu yaa" duygusu, bırakma isteği... Ama devam ettikçe Wheeler ve Deza 'nın sohbetlerini çok sevdim.
.
Fikrimi soranlara diyeceğim o ki sabırlı olun; sakin bir kafa, sessiz bir ortam ve not almak için kağıt kalem hazırlayın.
.
Eğer Marias 'ın temposunu, üslubunu tutturabilirseniz seversiniz aksi halde sıkılırsınız.
.
Londra'da yaşayan İspanyol çevirmen Jaime Deza ince bir gözlem ve insan davranışlarını çözümleme, analiz etme yeteneğine sahiptir. Bir kişinin karakterini, niyetini, eyleme geçme potansiyelini isabetle ortaya dökebiliyor.BBC radyosundaki işinden sıkılınca Wheeler ve Tupra aracılığıyla "insan tercümanı ya da yorumcusu" olma görevini üstlenir. Kendi tabiriyle "kısacası hikayeleri ve hayatları yorumluyordum."
.
İki büyük dünya savaşı yaşayan Avrupa'ya , savaşlara (özellikle İspanya iç savaşı), casuslara, anlatmaya, susmaya, insan davranışlarına dair bir kitap diyebiliriz.
.
Bir macera kitabı değil, kurgudan ziyade düşünce ağırlıklı.
.
Dilin kullanımı, kıvrak cümleler lezzetli bir okuma yaratıyor.Proust tadı alıyorsunuz adeta.
.
Kimi açık kimi örtülü onlarca edebiyatçıya gönderme var. Özellikle sevdim yazarlarla ve roman kahramanları ile karşılaşmak keyifliydi.
II. Dünya savaşı dönemlerinde Sarı-Özek bozkırında Boranlı istasyonunda çalışan Yedigeyin birlikte yıllarca çalıştığı can dostum dediği Kazangapın ölümüyle başlar. Vasiyeti üstüne Naymanların mezarlığı olan Ana-Beyit mezarlığına gömülmek üzere yola çıkılır. Yola giderken uzak geçmişini, dostuyla anılarını, acılarını yaşadığı zorlukları, birlikte geçirdikleri yıllarına yasak aşkını hatırlar. Hikayeleri bizzat Yedigeyin ağzından dinleriz. 1.tekil şahıs anlatımı vardır. Geçmişte yaşanılan destansı masalları anlatır. geleneklerin önemini ve nasıl yitirildiğini okuruz. Cengiz Aytmatov “Mankurtizm’e” çoğu kez değinir. Sovyetler Rusya rejiminin acımasız faaliyetleri ve Sovyetlerin çöküşü, uzay üssünün kurulması, Amerika ve Rusya’nın uzay faaliyetlerini yarıştırdığı dönemleri görürüz. Benim çok keyif alarak okuduğum bir kitaptı. Bölümlerden oluşuyor ve hem uzak geçmişi hem de bu anı birlikte yaşıyoruz bir asrı bir güne sığdırıyor.
Görünmez İzler
Kitabı, Hepsiburada'dan 5 kitap 100 TL kampanyasından aldım. Genelde bu kampanyada 500 civarı kitap oluyor ama benim içime sinen 10 kitap falan oluyor. Bu kitapta o kitaplardan biriydi. Hem 1. Dünya Savaşı sonrasını anlatması hem de geride kalan kadınların bakış açısından anlatması hoşuma gitti. Bu sebeple kitaba hemen şans vermek istedim.
Kitap, üç farklı kadının anlatımıyla ilerliyor. Kitap hem günlere ayrılmış birinci gün, ikinci gün gibi hem de kadınların hikayeleri ile ayrıca bölünmüş. Ben başta kadınların hikayelerinin bir yerde birleşeceğini biliyordum ama tabi nasıl birleşecek orası kitabın zaten kilit noktası. Birleşeceğini bilseniz bile bence kitapta ki sıkıntı başta hikayelere giriş yapmakta çıkıyor çünkü birbirinden bağımsız ilerliyor, sürekli bir şeyler oluyor ve siz takip etmekte zorlanıyorsunuz. Onun dışında hikayeleri ayrı ayrı da birleştikleri noktadan sonra da sevdim. Beni aşırı şaşırtmadı hikâyelerin birleşim yeri ama gene de güzeldi.
Ayrıca kitapta savaşın etkilerini hala sürdüren erkeklerin hayatını, artık savaş bitti yeni bir hayata başlamalıyız diyen kadınların duygusunuda anlıyorsunuz. Hatta çoğu zaman hakta veriyorsunuz sonra bir şey oluyor ve karşı tarafa da hak vermeye başlıyorsunuz. O konuda geride kalanlara da savaşa gidenlere de üzüldüğünüz ve anladığınız bir hikaye sizi bekliyor.
Kitabın tabi en vurucu yeri "Savaşı kimse kazanamaz. Savaşı savaş kazanır." kısmı oldu. Bu hikayelerin hepsinde savaşı her zaman savaşın kazanacağını bir kere daha anlıyoruz. İyi okumalar.
